8 Ağustos 2014 Cuma

Okul Önceciler Değişen Yönetmeliğe Karşı!


26 Temmuz 2014 tarihli 29072 sayılı resmi gazetede yayınlanan şekliyle birleştirilmiş olan Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmelikleri sorunları çözüme kavuşturmadığı gibi, yeni sorunlar doğurmuştur. Her Öğretmenler Kurulu ve Zümre Öğretmenler Kurulu Toplantımızda biz öğretmenlerden Okul Öncesi Eğitim Programının değerlendirilmesi, mevcut sorunların tespit edilmesi ve raporlaştırılması, bu raporlar sonucunda yeni düzenlemelere gidileceği Milli Eğitim Bakanlığı tarafından istenmesine rağmen, yıllardır dile getirdiğimiz aralıksız eğitim, ek ders adaletsizliği, sınıf mevcutları, kayıt zamanının sınırlandırılmaması, nöbet sorunu, yardımcı personel sorunu vb. sorunlarımız çözüme kavuşturulmamış, üstelik aşağıda belirttiğimiz üzere başka sorunlarda doğmuştur. Bunları madde madde yazıyor, siz öğretmenlerimizden de kampanyamıza katılma duyarlılığı göstermenizi bekliyoruz.

1- Okul Öncesi Eğitim Kurumlarına kayıt süresinde bir sınırlama olmayışı, yıl ortasında sınıfa dahil olabilecek öğrenci sorunu yaratmaktadır ki bu eğitimi aksatmasının yanında yeni öğrencinin oturmuş bir düzene hemen adapte olamaması hem yeni öğrenciyi duygusal açıdan yorar hem de mevcut öğrencileri huzursuz ederek, onlarda da duygusal problemler yaşanmasına neden olur. Sene ortasında gelen bir çocuk öğretmenin de motivasyonunu oldukça düşürmektedir. Bu sebeple kayıt zamanı en geç ekim ayı ile sınırlandırılmalıdır.

2- Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 6. Madde 1. Fıkra a bendinde “Okul öncesi eğitim kurumlarında günde ellişer dakikalık aralıksız 6 etkinlik saati süre ile ikili eğitim yapılır.” hükmü bulunmaktadır. Aynı yönetmeliğin 6.madde 2. Fıkra a bendinde ise “Bir ders saati süresi 40 dakikadır. Okul yönetimince teneffüsler için en az 10 dakika ayrılır.” hükmü bulunmaktadır. İlköğretim kurumlarında eğitim gören ve yaş olarak daha büyük olan çocukların ders saatleri 40’ ar dakika olarak belirlenmişken, okul öncesi eğitim kurumlarında etkinlik saatlerinin 50’ şer dakika olarak belirlenmesi okul öncesi eğitim alan çocukların gelişimsel özelliklerine uygun değildir. Bulunduğu yaş grubunun özelliği olarak çocuğun dikkati sınırlıdır. Aralıksız 6 ders saati eğitim vermek öğretmeni de yıpratmakta ve kişisel ihtiyaçlarını bile giderecek zaman tanımamaktadır.
Okul Öncesi Öğretmenleri dışındaki tüm öğretmenler, Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Yüksek Ve Orta Dereceli Okullar Öğretmenleri İle İlkokul Öğretmenlerinin Haftalık Ders Saatleri İle Ek Ders Ücretleri Hakkında Kanun ve Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici Ve Öğretmenlerinin Ders Ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Karar’a göre aylık karşılığı ders görevi dışında okuttukları her ders saati için ücret alırlarken 40’ ar dakikalık ders saati dilimlerine göre değerlendirilmektedir. Okul Öncesi Öğretmenleri ise 50’ şer dakikalık ders saatlerine göre aynı ek ders ücretini almaktadır. Bu durum eşitlik ilkesine aykırı bir uygulamadır. Okul Öncesi Öğretmenleri, sınıf öğretmenlerine göre haftalık 300 dakika fazla çalışmaktadır ve 300 dakikalık alacağı doğmaktadır.

Yukarıdaki nedenlerden dolayı Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim Ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 6. Madde 1. Fıkra a bendindeki “Okul öncesi eğitim kurumlarında günde ellişer dakikalık aralıksız 6 etkinlik saati süre ile ikili eğitim yapılır.” ibaresi yönetmelikten çıkartılmalı ve saydığımız unsurlar da göz önünde bulundurularak teneffüsler tanımlanmalı, her sınıf için yardımcı personel kadrosu açılmalı, ek ders adaletsizliği giderilmelidir.


3- Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 6. Madde 1. Fıkra b bendinde “Bir gruptaki çocuk sayısının 10’dan az, 20’den fazla olmaması esastır. Çocuk sayısı fazla olduğu takdirde ikinci grup oluşturulur. Ancak, her bir grubun azami çocuk sayısı dolmadan yeni grup oluşturulamaz. Tek ana sınıfı ve uygulama sınıflarında ise sınıf kapasitesi dikkate alınarak çocuk sayısı 25’e kadar çıkarılabilir” denmekte, buna dayanarak sayı 25 olmadan yeni grup açılamamaktadır. Yaş grubunun özellikleri göz önüne alındığında 25 öğrencili bir sınıfa hakimiyet öğretmen açısından çok zor ve yıpratıcı olmakta, öğrenci açısından da daha fazla ilgiye, dikkate ihtiyaç duydukları bu dönemde, bunu verebilmek mümkün olmamaktadır. Özellikle 3 yaş özbakım özelliklerini henüz kazanamadığından 25 mevcutlu bir sınıfın büyük riskleri olduğu açıktır. Bu sebeplerle yeni grup açmak için kesin sınır 20 öğrenci olmalıdır. Bu etkili bir okul öncesi eğitim için ideal sayıdır.

4- Öğretmenler nöbet görevi süresince eğitim-öğretim hizmetleri ile meşgul olamadıkları gibi güvenlik ile ilgili işlerle uğraşmak zorunda kalmaktadırlar, zor durumlarla muhatap olmaktadırlar. 1982 Anayasa’sının “II. Zorla çalıştırma yasağı” başlıklı 18. maddesinin birinci fıkrasında ” Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır” denmesine ve öğretmenlerin asli görevlerinin içinde olmamasına rağmen nöbet görevi istenmektedir ve bu görevi hiçbir öğretmen kendi isteği ile yerine getiriyor değildir. Bu görevleri için herhangi bir ücret de ödenmemektedir. Yayınlanan Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim Ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 44. Maddesinde “Nöbet görevine özürsüz olarak gelmeyen öğretmen hakkında, derse özürsüz olarak gelmeyen öğretmen gibi işlem yapılır” hükmüne yer verilmiştir. Öğretmenin nöbet görevi ders içerisindeki eğitim öğretim faaliyeti olarak düzenlenmemiştir ve bu görevleri için herhangi bir ek ders ücreti de ödenmemektedir. Fakat özürsüz olarak derse girmeyen öğretmen gibi işlem yapılacak olması ayrı bir haksızlıktır. Bir cezanın verilebilmesi için o görev içinde tanımlanmış özlük ve mali haklarının da belirlenmiş olması gerekir.

Yine aynı yönetmeliğin 43. Maddesinin 6. Bendinde “Öğretmenlere, eğitim, öğretim ve yönetim görevlerinden başka bir görev verilemez” denildiği halde, yönetmelikte sayılan görevlerin dışında nöbet görevi verilmesi kendi içerisinde bir çelişki oluşturmaktadır.

Yukarıda sayılan nedenlerden ötürü Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’ nin 44. Maddesi’nin de yönetmelikten çıkartılmasını talep ediyoruz.

5- Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim Ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin en büyük sorunu ise, ikili eğitime geçilip, tam gün eğitimin kaldırılmasıdır. Anaokullarında tam gün eğitim, çalışan veliler için olmazsa olmazdır. Tam gün olmadığı takdirde, çalışan veli çocuğunu yarım gün okula verip, yarım gün bakıcı tutmak zorunda kalacaktır. Bu durum çalışan veliyi direkt özel okula mecbur etmektedir. İmkanı olan çocuğunu özel okula gönderecek, imkanı olmayan evde bakıcı tutmakla yetinecektir. 3-4 ve 5 yaşta okula devam eden öğrenci sayısı düşecek, veli çocuğunu 3 yıl değil, sadece okuldan önceki son 1 yıl okula vermeyi düşünecektir. Tam gün uygulamasının kalkması halinde anaokullarındaki öğrenci sayısı yarıya düşecek, okullar boş kalacak, öğretmenler ise norm fazlası olacaklardır. Daha birkaç yıl önce çalışan veliyi düşünerek anaokullarında “çocuk kulübü” uygulaması başlatılmış, bu uygulama ile çalışan veli mesai bitiminde çocuğunu okuldan almanın rahatlığını yaşamıştır. Değişen yönetmelikte hem çalışan veli, hem okul idaresi, hem de öğretmenler mağdur edilmektedir. Bilindiği üzere kayıtlar 1 Haziran 2014’ te başlamıştır. Yönetmeliğin yayınlandığı Ağustos ayına kadar kayıt yapan okullar, şimdiden kapasitelerinin % 70-80’ ini doldurmuşlardır. Tam güne kayıt yaptıran bu kadar veliye bu saatten sonra tam gün eğitimin olmayacağı nasıl söylenecektir? Bu kararın alınması için oldukça geçtir.

6- MEB ile Maliye Bakanlığınca hazırlanan ve Resmi Gazete'nin 07.08.2014 tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren "2014-2015 eğitim ve öğretim yılında özel okullarda öğrenim görecek öğrenciler için eğitim ve öğretim desteği verilmesine ilişkin tebliğ" de bir üstteki maddede yazdıklarımızı doğrulamaktadır. “Tam gün eğitimin devlet okullarından kalkması ile aileler ya bakıcıya mahkum edilmekte ya da özel okullara teşvik edilmektedir” demiştik. Bu tebliğ ile özel okullara giden tam 250 bin öğrenciye 2500-3500 TL arasında eğitim öğretim desteği verilecektir. Özel okula çocuğunu gönderebilen veli, zaten yeterli maddi imkanlara sahip velidir. Parasızlıktan eğitim alamayan öğrenciler varken, bu kadar dev bir bütçenin özel okula gidecek öğrencilere verilmesi haksızlıktır! Bu bütçe devlet okullarına sağlansa, devlet okullarının şartları iyileştirilse, materyal desteği sağlansa çocuklarımız çok daha iyi şartlarda eğitim almazlar, öğretmenlerimiz çok daha verimli şartlarda çalışmazlar mı?
Bu kararı da haksızca buluyor, itirazımızı bildiriyoruz.

Önce Okul Öncesi Ekibi olarak “Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmelikleri” ile ilgili bu sıkıntıları yetkili makamlara ulaştırmak, vakit varken yanlış uygulamalardan dönülmesi yolunda bir adım atmak üzere kampanya başlatmış bulunuyoruz. Değişen yönetmelik ile ilgili düşüncelerinizi kendi yazacağınız bir metin ile ya da yukarıdaki yazımızdan kopyalayarak aşağıda verdiğimiz iletişim kanallarından yetkililere ulaştırabilir, siz de Okul Öncesi Eğitimin geleceği adına tepkinizi dile getirebilirsiniz.

- MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI İLETİŞİM MERKEZİ (MEBİM) “ALO 147” yi arayarak,
- BİMER adresinden Başbakanlık İletişim Merkezine başvurarak,
- nabi.avci@tbmm.gov.tr adresine mail yazarak tepkinizi dile getirebilirsiniz.

-
(Ayrıca velilerinizi de tam gün eğitimin kaldırılması ile ilgili durumdan haberdar ederek, onlarıda mağduriyetlerini Alo 147 ve Bimer’ e yapmaları konusunda yönlendirebilirsiniz.

ÖNCE OKUL ÖNCESİ EĞİTİM VE DANIŞMANLIK HİZMETLERİ

31 Temmuz 2014 Perşembe

Çocuk haklı :)

Okulun ilk günü heyecanla okula bıraktığımız çocuğumuz ne hissediyor acaba? Korkularını, kaygılarını anladığınızı ona hissettirin ve gerçekçi açıklamalar yapın. Neden okula gittiğini, orada geçireceği süreçte yapacaklarını ve bundan keyif alacağını anlatın. Orada kalacağı zamanı belirtin ve söz verdiğiniz saatte mutlaka okuldan alın :)

Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacaktır-Yesârî Âsım Arsoy

Bugün üstâdın en güzel eserlerinden birini seçtim, ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır...

Beste : Yesârî Asım ARSOY

Güfte : Fitnat SAĞLIK
Makam : Hüzzâm
Usûl : Curcuna

Ömrüm seni sevmekle nihâyet bulacaktır
Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır
Son darbe-i kalbim yine ismin olacaktır
Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır



Zaman Makinesi 1973

          Zamanda yolculuk yabancı sinema da sık sık işlenen bir tema, sevdiğim de bir konu :) Bakalım biz nasıl yapmışız böyle bir filmi diye merak edip izledim Zaman Makinesi 1973' ü. Oldukça da keyifli bir film olmuş. Geçmişe ve günümüze yapılan ufak ufak göndermeler, ince ve hoş detaylar var :) 
          2013' ten 1973' e gidince bunu pek yadırgamaması, hemen adapte olması ve arabanın nasıl bir özelliği var ki zamanda yolculuk yapabiliyor, araba aslında bir zaman makinesi mi, kim tasarladı, o özelliği nasıl kazandı vb. soru işaretleri tabi, bu sorulara ufak açıklamalar getirilse olurmuş. Ama böyle bir filmde mantık aramıyorsunuz zaten. 
          70' li yıllara keyifli bir bakış kısacası. O dönemin kültürü, yaşam tarzı, hayat hikayelerine bir gezinti yapmak, hoşça vakit geçirmek için izlenebilir, çok şey beklemeden :)





14 Mart 2014
2014 - Türkiye
Komedi
108 Dak.
Mustafa Sirmen

Film Özeti

Kenan Ergen’in yazdığı yönetmenliğini Yeşilçam'ın usta ismi Aram Gülyüz'ün yaptığı “Zaman Makinesi 1973” 14 Mart’ta gösterime girecek. Başrollerinde başarılı komedi oyuncusu Gürgen Öz ve güzel oyuncu Seda Bakan’ın oynadığı film bir anda kendisini 1973’te bulan Tolga’nın başından geçen olayları ele alıyor. Sinemaseverler filmde 70’li yıllardaki İstanbul ve o dönem yaşayan insanların keyifli hayat hikayelerine tanıklık edecek.

Yaz-Kürşat Başar

Kürşat Başar... Az yazsa, kendini özletse de bence çok başarılı bir roman yazarı... Onun kelimeleri her zaman çok etkilemiştir beni, en çok altını çizdiğim kitaplardandır "Sen Olsaydın Yapmazdın, Biliyorum" ve "Başucumda Müzik". Bu sebeple tam vaktidir "Yaz" ı okumanın :)

Onu gördüm ve yaz geldi. 

Sanki kapı çalınıp çocukluk arkadaşınız yıllar sonra tekrar çıkagelmiş gibi… Unuttuğunuz bir anıyı bulmak gibi…

Çok eskide kalmış, yıllar sonra yeniden duyduğunuz anda geçmiş bir zamanı size taşıyan bir şarkı gibi… 

Dağ yollarında kaybolduktan sonra birdenbire, bir dönemeçte denizle karşılaşmak gibi…

Yaz… bitmesini hiç istemediğim eşsiz anlar ve hiçbir şeyin, hiç kimsenin sonsuza dek benimle kalmayacağını anladığım ayrılıklar mevsimi…

İlk kitabıyla edebiyatımıza benzersiz bir giriş yapan ve yıllar yılı insan yüreğinin, özlemin, aşkın, geçmişi geleceğe bağlayan o narin bağların izini süren Kürşat Başar, 11 yıl aradan sonra kaleme aldığı yeni romanı Yaz'la okurlarıyla buluşuyor. 

Yakın tarihimizin kritik bir döneminde dünyaya gelen, birbiri ardına yaşadığı kayıplara rağmen hayata tutunan bir gencin büyüme serüvenini, yüzleşmelerini ve bir yaz mevsimi yaşadığı sarsıcı aşkı, arka plana hızla yitip giden İstanbul'u yerleştirerek anlatıyor. 

Bir karşılaşmayla değişen hayatın, küçük bir rastlantıyla uyanan arzuların, birdenbire gittiğiniz yolu değiştiriveren olayların ve her şartta, her yerde insana devam etme, hatta yeniden, yeniden başlama gücü veren o ele gelmez sırrın peşine takılarak...
(Tanıtım Bülteninden)



Sayfa Sayısı: 328

Baskı Yılı: 2014

Tut/Yunus Emre


Şu cihan mülkünü Kaf' tan Kaf' a tuttun,Bütün cihan malını bir zar ile üttün tut.
Süleyman tahtına oturup, cinlere ve devlere hükmettin,
Firavun' un ve Nuşirevan' ın zenginliklerine sahip oldun tut.
Üstüne bir de Karun' un hazinelerini ekledin,
Ağızda çiğnenmiş bir lokma olan şu dünyayı dahi yuttun tut.
Ömür bir ok, zaman bir yay,
Bir el o yayı germiş, sen o oku attın tut.Aldığın her nefes keseden akmakta olan bir kum tanesi,
Kese ortalanmış ve sen kumu tükettin tut...

_Yunus Emre_
(İskender Pala, Od isimli kitabından)

Çay...


Aşk Nedir Nasıldır Bilen Var mı?

 Çok değerli güftelere imza atmış olan ama hakettiği ilgiyi görmemiş olduğunu düşündüğüm kıymetli İlham Behlül Pektaş' ın sözleri ve büyük bestekâr Avni Anıl' ın bestesi "Aşk Nedir Nasıldır Bilen Var mı" isimli Nihâvend eseri Türk Sanat Müziğinin pırıl pırıl sesi Eda Karaytuğ' dan dinletmek istedim. 
Keyifle dinleyiniz...


Eserin Notası:




30 Temmuz 2014 Çarşamba

Mevlâna ve Hacı Bektâş-ı Veli' ye Dair Bir Hikaye...

Bu bayram gününde bizi biraz düşündürecek güzel bir hikaye, buyrun;

Bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektâş-i Veli'nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. (O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu.)
Durumu Hacı Bektâş-i Veli ‘ye anlatır ve Hacı Bektâş-i Veli helal değildir diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergahına gider ve ayni durumu Mevlâna'ya anlatır, Mevlâna ise bu hediyeyi kabul eder.
Adam aynı şeyi Hacı Bektâş-i Veli ‘ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlâna'ya bunun sebebini sorar.
Mevlâna şöyle der:
- Biz bir karga isek Hacı Bektâş-i Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.
Adam üşenmez kalkar Hacı Bektâş-i Veli dergahı’na gider ve Hacı Bektâş-i Veli'ye, Mevlâna’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektâş-i Veli'ye sorar.
Hacı Bektâş-i Veli de şöyle der:
- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlâna’nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.
_Alıntıdır._ 

Her Gün Bayram

Her bayram okuyup, kendime hatırlattığım bir yazıdır. Siz de aklınızdan çıkarmayın derim. Kalemine sağlık Can Dündar.

"Zamanla anlıyor insan: 3-4 güne sıkışmış bir tatilden öte bir şey bayram...
Hayata rasgele serpiştirilmiş ilahi ikramlar, kıymet bilen kullara her daim bayram yaşatır.

* * *

Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan...
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık...
Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.
Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.

* * *

Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.
Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir ilişkiyi bitirmek de öyle...
Vuslat da bayramdır öte yandan...
Endişe içinde beklediğinden mektup almak, telefonda ansızın sesini duymak, deli gibi burnunda tütenin boynuna sarılmak bayramdır.
En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır.
"Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır.
Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...

* * *

Yeni bir sözcük öğrenmek, bir tünelin sonuna gelmek, müzmin bir işin kapısını çarpıp uzun bir yola çıkıvermek bayramdır.
Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek bayramdır.
Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.
Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram, ilk adım, ilk yazı, ilk karne bayram...
Güne gülümseyerek başlamak bayramdır.
"İyi ki yanımdasın" bayram, "Her şeyi sana borçluyum" bayram, "Hiç pişman değilim" bayram...

* * *

Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek bayramdır.
Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek, yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır.
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...

* * *

Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.
Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.
Her gününüz bayram olsun!

Can DÜNDAR/2006